04/12/2006

AB'de Olmak ya da 'Olmamak'?


Ben kendimi bildim bileli AB'ye girmek için uğraşıyoruz. Periyodik olarak bazen AB'ye yakınlaşma adına bir takım aşamaları adeta bir zafer edasıyla milletçe kutluyoruz, yollara bayraklarla dökülüp onuncu yıl marşı eşliğinde 'Avrupa Avrupa Duy Sesimizi' tezahüratları yapıyoruz, günü geliyor hayal kırıklığına uğruyoruz ama işin ucunu bırakmıyoruz, zira bize öğretilen başka alternatifimizin olamayışı... Başka milletler enerjilerini aya fezaya çıkmak için harcaya dururken bizim nerdeyse varoluş amacımız AB üyeliği statüsünü kazanmak olmuş. O kadar benimsemişiz ki bu mücadeleyi, vazgeçmek gibi bir olasılığı aklımıza getirmek bir yere AB üyeliğinden beklentilerimizi ya da üye olmanın ne anlama geleceğini bile düşünmez olmuşuz.
Ama bu alıştığımız kendimizi huzurlu hissettiğimiz süreç son zamanlarda sekteye uğradı. İki yüzlü avrupa politikaları ayyuka çıktıkça, arda arda Kıbrıs, ermeni soykırımı gibi konularda darbe aldıkça, toplumun inancı ve isteği yok oldu. Son zamanlarda yapılan anketlerde AB müzakereleri durdurulsun diyenlerin oranı hiç olmadığı kadar arttı. Hatta bu karşı duruşa politikacılar ve ülkenin aydın kesimi de katılmaya başladı.
Peki eğer bize söylenildiği gibi alternatifi yok idiyse şimdi ne olucak. Üye olmaktan vazgeçersek biz 'olmayacak' mıyız? Yoksa alternatiflerimiz yeni hükümetimiz tarafından çoktan seçildi mi? Yüzümüzü batıya değil doğuya mı çevireceğiz?
Yoksa hayal kırıklığını içimizde büyütmeyi bırakıp 'oynamıyorum artık, ne haliniz varsa görün' demek yerine, sırf üyelik koşullarını yerine getirmek için mecliste rekor sürede çıkarılan uyum yasalarını ülkede yaşayanların refahı için pratiğe dökmeye başlayabilecek miyiz? ABye üye olmanın aslında bir alternatifinin olduğunu, onun da ülkeyi AB üyesi ülkelerin seviyesine çıkarmak olduğunu görecek miyiz? Bize vaadedilen yirmi küsür senelik müzakere sürecinde hedeflenenleri AB destegi olmadan da icra etmeye kolları sıvayabilecek miyiz?
Belki saydıklarımın hiçbirinin gerçekleştirilmesi mümkün değil ve sadece hayal...
Evet, benim hayalim! Ben sadece doğup büyüdüğüm ülkenin, hiç bir ülkenin kuklası olmadığı, hiç bir birlik ya da topluluğun ağzından dökülecek kelimeleri beklemediği, vatandaşlarının aç-cahil-yobaz olmadığı, insan hakları kavramının nefes alıp vermek kadar doğal karşılandığı, kısaca üzerinde yaşamanın hayal edildiği ülke olduğu günlerini görmek istiyorum.
Hayal etmek alternatifsizliği kabul etmekten daha iyi değil mi?

No comments: