08/01/2007

Sosyal Bir Fenomen: Gaffur!


Türkiye'de bir süredir "Avrupa Yakası", özellikle de "Gaffur" fenomeni yaşandığını duyuyordum ama pek de merakımı cezbetmemişti açıkçası. Alt tarafı bir dizi karakteriydi işte! Ama yılbaşı gecesi sevgili dostlarımız Efsun ve Ersoy sayesinde "Gaffur"la tanıştığımdan beri Youtube'daki "Gaffur" videolarından ayrılamaz oldum!

"Avrupa Yakası" dizisi, tüm karakterleriyle ve hikayesiyle şüphesiz tam bir durum komedisi. Bu tarz komedilerde de birincil amaç elbette güldürmek. Klişe tabirle "Güldürürken düşündürmek" falan değil yani. Cem Yılmaz'ın dediği gibi mizahçı, yaptığı işe, yani soytarılığa nitelikli bir anlam yüklemek için yapar bu tanımı; ama şurası da gerçek ki, mizahın doğasında düşündürmek, ayrıntıya dikkat çekmek, görünmeyeni göstermek zaten var. En azından azıcık olsun derinliği, belli oranda bir zekası olan kişiler için.

Şüphesiz "Gaffur" da bizi güldürmek için yaratılmış bir karakter. Gülse Birsel'in, "Ulan öyle bir karakter yaratayım ki milleti altına edene kadar güldürsün; ama bir o kadar da düşündürsün!" falan dediğini hiç sanmıyorum. Fakat bir süre sonra insan ister istemez düşünmeye başlıyor: "Bu tipleme neden fenomen haline geldi, toplumun kaçta kaçı bu karakterde kendinden bir şeyler buldu..." diye.

"O nahif çizgili pijamaların altındaki şeytan", "psikopat ruhlu potansiyel seri katillerin en sevimlisi", kitleleri gülmekten öldürürken şu gerçeği de yüzümüze çarpıyor aslında: Metropoller artık metropol insanına ait değildir! Yıllardır ülkenin en önemli sorunlarından biri olan "kırsaldan kente göç" mevzusunun geldiği son nokta, metropollerdeki "varoş" gerçeğinin kıyıda kenarda kalmaktan çıkıp tüm yaşamı ele geçirmesi, oradaki ezilmiş insanın yıllardır sessiz çığlığıyla bizlere sorduğu: "Beni görmezden mi gidiyorsun?" sorusuna cevaben aldığı: "Hayır, daha ziyade oradan geliyorum!" aşağılamasına isyandır bir bakıma.

Kentlerdeki "varoş" gerçeği kentliler ve hükümetler tarafından uzun süre görmezden gelindi, yok sayıldı, hor görüldü. Siyasi partiler bu insanları yalnızca seçim zamanları oy avcılığına çıktıkları zaman hatırlayıp onlara vaatlerde bulundular, gecekondu tapuları dağıttılar. Sivil toplum örgütleri çoğunlukla evde oturup dedikodu yapmaktan sıkılmış sonradan görme sosyete kadınlarının elinde olduğundan onların bu mevzuyla zaten hiç işi olmazdı. Velhasıl; işsizlik, açlık, gelir dağılımındaki korkunç boyutlara varan dengesizlik, kentlerdeki bu alt kültürü yarattı ama işte o kültür artık alt kültür olmaktan çıkıp düpedüz kent kültürü; hatta milletin kimliği haline geldi. Bu varoş zihniyeti, bu az gelişmişlik, bu cahillik, artık belediyesinden tut, ülkenin en büyük uluslararası havaalanının apronuna, hatta devletin en tepesine kadar kendini gösterir oldu. Tabii bu sözünü ettiklerim, güya(!) bu zavallı halkın arasından çıkıp onların sesi olmak söylemiyle iktidara gelmiş olup din sömürüsü yaparak yandaşlarının cebini dolduran ve bu ülkeyi görgüsüzce ve cahilce 4 yıldır padişahlık zihniyetiyle yönetenlerdir. Bu sözler, asla toprağından çaresizce kopup gelmiş ve kentlerde en kötü koşullarda yaşamaya değil adeta ölmeye mahkum edilmiş zavallı insanlarımızı aşağılanmak için söylenmedi. "Varoş" zihniyetinden kasıt; hiçbir halt olmadığı halde kendini büyükseyen politikacı, kentli, orta sınıf ve güya(!) burjuva olmaya özenen hatta entellektüelliğe soyunan kimliksiz, kişiliksiz, yalaka zihniyettir.

Sözün kısası, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 20. yy. ın başında "YABAN" romanında önümüze koyduğu: "Türk kentli aydınıyla Türk köylüsü arasındaki uçurum, Londralı bir İngiliz'le Pencaplı bir Hintli arasındaki uçurumdan fersah fersah fazladır; bu milletin karşı karşıya olduğu en önemli sorun da budur!" gerçeği, bugün "Gaffur" kimliğiyle karşımızda duruyor. Fakat ne yazık ki yalnızca Gaffur gibi sırtında pijaması, elinde bıçağıyla karşımıza geçip "Beni beğenmiyör müsün?" diye sormakla kalmıyor, o bıçağı hınçla saplamaktan çekinmiyor bağrımıza. Günden güne çığ gibi büyüyen Kapkaç terörü, cinayetler, tinerci dehşeti "Gaffur" fenomeninin asıl gerçeği olarak ipi boğazımıza geçirmek için bizi "tenhada kıstırmayı" bekliyor!

No comments: