23/04/2008

Utanmayan varsa beri gelsin!


Kuzenim diye torpil geçiyorum sanmayın. Yazıyı hakkaten eğendiğim için siteye koyuyorum sayın arkadaşlar. Yiğit Bulut'un bugünkü Vatan gazetesindeki yazısı. Buyurun, okuyun...(Bu arada dikkatli arkadaşlar bu üslubu bir yerden hatırlayacaklardır. Bizim ailede genetik herhalde :))

Utanmayan varsa beri gelsin!

Hangi birini yazayım; Arapların peşinde para “dilenen” siyasetçileri mi? PKK’ya mayın satıp arkasından “eli şeyinde” Anıtkabir’i ziyaret eden ve hiç kimseden “tepki almayan” Avrupa Birliği temsilcilerini mi? Yoksa sosyal bozukluk ile ekonomik “geri kalmışlık” arasında siyaset tacirleri tarafından “sömürülenleri mi”? Ben en iyisi daha önce başladığım bir hikayeyi, biraz daha anlatayım, sonrasını birlikte sorgulayalım.

“...Mehmet, memur babasının maaşıyla tutabildiği en iyi evde oturduklarını biliyordu. Aklında birçok soru, kalbinde birçok istek vardı. Vardı ama yapabileceklerinin en iyisini yaptıklarını bilerek ailesiyle isteklerini paylaşmıyordu. Sabahları erkenden okula gider, derslerini tamamlar ve camdan bakıp hayal kurardı. Mühendis olmak, azgın suların üzerine köprüler kurmak istiyordu. Türkiye’nin liberalleştiği Turgut Özal yönetiminde depolitize edilerek uluslararası finans kapitalin insafına bırakılması için ana hazırlığın yapıldığı ilk yıllardı... Mehmet, okuldan çıkar eve gelip yemeğini yer ve evin hemen karşısındaki arsaya top oynamaya giderdi. Gerçi bugünlerde o arsanın hükümete yakın bir işadamına satıldığı ve izinlerin rahatlıkla alınarak oraya bir site yapılacağı konuşuluyordu. Yapabilecekleri fazla bir şey yoktu. Son güne kadar oynamaya devam edeceklerdi. Oysa onlardan çok uzaklarda, o arsa yani onların en değerli oyun alanları için paylaşım çoktan bitmişti. Çok geçmeden inşaat başladı ve 2 yıl içinde yeni sakinler evlerine taşındılar...

Mehmet, ilkokulu bitirmiş, ortaokula başlamıştı. Mahalledeki okula gidiyor ama kendine de her zaman şu soruyu soruyordu. Aynı semtte oturmalarına rağmen oyun alanlarına yapılan lüks sitede oturan çocuklardan neden hiçbiri onlarla aynı okula gitmiyordu? Bazıları bazen onlarla oynamaya gelir ve gittikleri okullara dair ilginç şeyler anlatırlardı, bunlar sınavla girilen, adları “Saint”, “Robert”, “Kolej” gibi daha önce duymadığı terimlerle dolu ilginç okullardı. Bir seferinde bir arkadaşı derse gelen rahibelerden bahsetmişti. Oysa onların okulda Türkiye’nin yüzde 99’u Müslüman bir ülke olduğu anlatılmamış mıydı? Zengin olmak demek böyle bir şey herhalde diye düşündü, paranla çocuğunu sömürge okuluna göndermek...

Bütün bunları algılamaya çalışırken çok dikkat ettiği bir detay daha vardı. Karşı sitede oturan arkadaşı Osman’ın babası işe hiç gitmez, özellikle ekonomik çalkantı dönemlerinde daha da bir keyifle dolaşırdı. Osman’a sordu ama aldığı cevabı da hiç anlayamadı. “Faizde parası var, onu çalıştırıyor” dedi Osman. O zamanlar Mehmet, Türkiye’nin dünyanın en yüksek faizini veren ülkesi olduğunu, Özal’ın başlattığı “ülkenin uluslararası finans kapitalin insafına bırakılma” sürecinin Kemal Derviş tarafından tamamlandığını, Erdoğan amcasının da son noktayı koyduğunu nereden bilecekti...

Üniversite sınavı yapıldı, karşı sitedeki arkadaşları da o da sınavı kazanamadılar. Ama bir fark vardı: Onları bekleyen özel üniversiteler, o da olmazsa Amerika, Avrupa vardı. Sonunda Mehmet dağların yolunu tuttu. O, dağları beklerken, ülkesi 80 yılda yarattığı bütün kamu değerlerini sattı. Hatta babası dahi bu dönemde işsiz kaldı. Sıcak paranın kârı patladı, karşı sitedeki Osman’ın babasının faizdeki parası daha da büyüdü...

Sonuç: O dağları beklerken, onun korumak için can verdiği ülkesinin bazı önde gelenleri, Suudi Kralı’nın dizinin dibinde daha çok “Arap parası gelsin” diye yalvardılar! O da yetmedi “Barosso diye bir adam” gelip, PKK’ya Avrupa’dan verilen mayınları anlatma gereği duymadan, ülkenin “seçilmişlerine” nasihat verdi! Son söz: Bir sabah Mehmet’in tabutu geldi. O bu ülke için canını verdi. Ama asıl soru ortada kaldı, bu sistem ona ne verdi? Sistemde “ezilmişin oyuyla iktidar olanlar”, nasıl bu kadar ezenden oluverdi... Çarpıklığın sadece bir nokta kadarını sizlere aktardım. Yazdıklarımın birçoğunu da utandığım için kaldırdım... Gerisini siz yazın! Not: Bu yazıyı yazdığım saatte gelen son dakika haberi; “...PKK tarafından Şemdinli, Aktütün köyü kırsalına döşenen mayının patlaması sonucu, uzman çavuş Bekir Atacan, Piyade Onbaşı Habip Özkaya, Piyade Komando Çavuş Tuncay Özdemir şehit oldu... “...

Eli şeyinde” Anıtkabiri ziyaret eden “Barosso” denen “?’e” soruyorum; “Bu mayın ne marka biliyor musun?” Elini şeyinden çekip düşünmeye vakit bulamadıysan ben söyleyeyim; Avrupa malı!

No comments: